Grid

GRID_STYLE

Classic Header

{fbt_classic_header}

Header Ads

//

Canlı Akış

latest

Atatürk olmasaydı özgürce yorum yapamazdın diyenlere 19 Cevap

"Atatürk olmasaydı özgürce yorum yapamazdın" diyen Laiklere Cevap -  1 (Sanki şimdi yapabiliyoruz) Atatürk’ten, "Bu a...


"Atatürk olmasaydı özgürce yorum yapamazdın" diyen Laiklere Cevap - 1


(Sanki şimdi yapabiliyoruz)
Atatürk’ten, "Bu adam" diye söz eden Prof. Dr. Atilla Yayla'ya Ceza...
Mahkeme Hákimi, Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret etmek suçundan 4.5 yıla kadar hapis cezası
istemiyle yargılanan Prof. Yayla’yı suçlu buldu. Yayla, önce 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı; ardından
cezası duruşmalardaki saygılı tutumu nedeniyle 1 yıl 3 ay hapse çevrilip, ertelendi. Hákim, Yayla’nın 2 yıl
süreyle uzman bir kişi tarafından denetlenmesine, bu süre içerisinde aynı yönde bir "suç işlemesi" halinde
cezasının infazına karar verip duruşmayı bitirdi.
**********
KAYNAK: Hürriyet Gazetesi, 29.01.2008
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=8122404
******************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce yorum yapamazdın" diyen Laiklere Cevap -
2

(Sanki şimdi yapabiliyoruz)
Zekeriya Sertel 5 yıl süren Takrir-i Sükun Kanunu dönemini şöyle anlatır;
“Basın sıkı bir baskı altında yaşıyordu. Telefonla gazete başyazarlarına verilen emirlerin dışına çıkılamazdı.
En ufak bir hata yüzünden, gazete haftalarca kapatılır, sorumlular mahkemeye verilirdi. Yani tek kelimeyle
halk nefes alamıyordu. Havasızlıktan ve hürriyetsizlikten boğuluyordu.”
**********
KAYNAK: Zekeriya Sertel Hatırladıklarım, 3. Baskı, İst. 1977, sayfa 191-192.
*************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 3

(Sanki özgürlük vardı)
4 Mart 1925 yılında yürürlüge giren Takrir-i Sükun Kanunu döneminde ilan edilen sıkı yönetim ortamında,
hükümet 3 Mayıs 1925 tarih ve 1846 sayılı kararname ile "Havali-i Şarkiyede İdare-i Örfiye Mıntıkasında
tatbik edilecek sansür Talimatnamesi"ni kabul etmiştir. [1]
Gazetesi kapatılan ve aralarında Ahmet Emin'in de bulunduğu çok sayıda yazar Doğu illerindeki İstiklal
Mahkemelerinde yargılanmaya başlanmıştır. [2]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Mete Tunçay, TC'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, Cem Yayınevi, İst. 1992, sayfa 141
[2] Ahmet Emin Yalman, Gördüklerim ve Geçirdiklerim 1922-1944, Cilt:3, Rey Yayınları, İst. 1970, sayfa 194-
195.
******************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 4

(Sanki özgürlük vardı)
1931 Matbuat Kanunu'nun ilginç maddesi:
8 Ağustos 1931'de yürürlüğe giren 25 Temmuz 1931 tarih ve 1881 sayılı yasanın 30. Maddesi:
"İntihar olaylarını o yerin en büyük zabıta memurundan izin almaksızın yayınlamak yasaktır." [1]
1931 Matbuat Kanunu'nun bazı maddeleri 19 yıl içinde beş kez değişikliğe uğramıştır.
Bu yasada yapılan ikinci değişiklik 4 Haziran 1932'de olup, 32. maddeye ilişkindir. Madde, özgün biçimiyle
intihar olaylarını o yerin en büyük zabıta memurundan izin almaksızın yayınlamayı yasaklarken, bu
değişiklikle "ülke içindeki ve dışındaki intihar olayları..." biçimini almıştır [2]
1881 sayılı bu yasada yapılan en kapsamlı değişiklik ise 28 Haziran 1938'de gerçekleşmiştir.
Üçüncü kez değişikliğe uğrayan 38. maddeye ise, "ülke içindeki ve dışındaki intihar olayları...."na "okul,
fakülte ve enstitülerde disiplini bozacak nitelikteki olayların, yayınını da en büyük mülkiye amirinin iznine
bağlı kılan" ekleme yapılmıştır. [3]
**********
KAYNAKLAR:
[1] TBMM ZC, C:3, D:4, 25 Temmuz 1931 (Meclis Tutanakları)
[2] TBMM ZC, D:4, C:9, 4 Haziran 1932 (Meclis Tutanakları)
[3] Prof. Nurşen Mazıcı, 1930’a Kadar Basının Durumu ve 1931 Matbuat Kanunu”, Atatürk Yolu Ankara
Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Cilt:5, Sayı:18, Ankara 1998, sayfa 152****************************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 5

(Sanki özgürlük vardı)
1931 Matbuat Kanunu'nun ilginç ve hukuka aykırı maddesi:
"Her gazete ya da derginin yayınından doğan sorumluluk genel yayını fiilen yöneten kişi ile bu gazete ya da
dergi sahibine aittir." (madde 27) [1]
Yani bir yazarın yazdığı yazıdan üç kişinin, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni ve gazete sahibinin de
sorumlu tutulması, özellikle yalan haber yazan bir muhabirin cezasına diğer üç kişinin de ortak olması hem
basın özgürlüğüne hem de hukuka aykırıdır.
8 Ağustos 1931'de yürürlüğe giren 25 Temmuz 1931 tarih ve 1881 sayılı bu yasanın 27. maddesinin basın
özgürlüğü ve temel haklar açısından en çok eleştirilen madde olduğunu Çetin Özek [2] ve Remzi Balkanlı [3]
kitaplarında yazmışlardır.
**********
KAYNAKLAR:
[1] TBMM ZC, C:3, D:4, 25 Temmuz 1931 (Meclis Tutanakları)
[2] Çetin Özek, Basın Suçlarında Ceza Sorumluluğu, İ.Ü. Yayınları: 1795, Hukuk Fakültesi yayınları: 397, İst.
1972, sayfa 128-131.
[3] Remzi Balkanlı, Matbuat Hürriyeti, Yeni Mat. Ank. 1951, sayfa 57-62.
*****************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 6

(M. Kemal gazetecilere ne kadar hosgörülüymüş okuyalım)
"Ülkenin ulusal siyasetine dokunacak yayından dolayı bakanlar kurulunun kararı ile gazete ve dergilerin
yayınına devam edenler hakkında 18. madde (hükümlere muhalefet eden gazete ve dergiler en büyük
mülkiye amirinin emriyle derhal kapatılırlar...) hükmü uygulanır. Bu surette kapatılan bir gazetenin
sorumluları, tatil süresince başka bir ad ile gazete çıkaramazlar",
biçiminde düzenlenen 50. madde, istendiği gibi yorumlanmaya yatkın olup "ülkenin genel siyaseti" kavramı
ile hükümete gazete kapatma yetkisi vermesi karşısında Kayahan İçel, basın özgürlüğünden söz
edilemeyeceğini ve bunun totaliter** bir düzenleme olduğunu belirtiyor.
** Totaliter: Demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, bütün yetkilerin bir elde veya küçük bir
yönetici grubunun elinde toplandığı demokratik olmayan devlet düzeni.
**********
KAYNAK: Kayahan İçel, Kitle Haberleşme Hukuku, S. Garan Mat. İst. 1977, sayfa 36.
***********************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 7

(Sanki özgürlük vardı)
Dört Yasak;
1 - Anadolu Ajansı’nın haberlerinden başka haber yazılmayacaktır.
2 - Sansasyonel başlık yapılmayacaktır.
3 - Başmakale yazılmayacaktır.
4 - İkinci baskı ve ilave yapılmayacaktır. (Dahiliye Vakâleti’nden bildirilmiştir.)
10 Haziran 1940
NOT: Şimdi bir Atatürkçü gelip; "Bak, Anadolu Ajansı haber yapabiliyormuş" demesin, zira bu gazetenin
kurucusu M. Kemal'dir.
**********************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 8

(Sanki özgürlük vardı... Onu yazma bunu yazma.)
Karabekir'in Meclis Konuşması;
Mebus (Milletvekili) General Kâzım Karabekir’in 23 Aralık 1940 günü TBMM’de yaptığı beyanat
gazetelerimizde hiçbir şekilde yayınlanmayacak ve bu beyanattan bahsedilmeyecektir. (Başvekilimizin
emriyle tüm vilayetlere Matbaa Umum Müdürlüğü’nden) 23 Aralık 1940
**********
Karne ile Ekmek Satışı Hususunda;
Halkımıza vesika ile ekmek satışı hususunda gazetelerde hiçbir şekilde haber yapılmayacaktır. (Matbaa
Umum Müdürlüğü) 9 Ocak 1942
**********
Artan Şeker Fiyatları;
Son günlerde artan şeker fiyatları hakkında gazetelerde haber yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü)
29 Ocak 1942
**********
Şikâyet Kılıklı Neşriyat;
Ekmekten, Odundan ve kömürden, etten, şikâyet kılıklı neşriyat yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü)
10 Ocak 1942
********************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 9

(Sanki özgürlük vardı)
8 Ağustos 1931'de çıkarılan 1931 Matbuat Kanunu'nun 8 Ağustos 1931'de yürürlüğe giren 25 Temmuz 1931
tarih ve 1881 sayılı yasasının 40. maddesi:
"Padişahlık ve hilafetçilik yolunda (...) yayın yapılamaz."
NOT: Hilafet ile ilgili Ayet ve Hadis-i Şerif'ler de bu yasak kapsamına giriyor herhalde...
**********
KAYNAK: TBMM ZC, C:3, D:4, 25 Temmuz 1931 (Meclis Tutanakları)
***********************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce yorum yapamazdın" diyen Laiklere Cevap -
10

(Sanki şimdi yapabiliyoruz)
Rauf Orbay'ın cumhuriyetin ilanından bir gün sonra İstanbul basınına verdiği ve cumhuriyetin ilanında
izlenmiş olan yöntemi eleştiren demeci, Halk Partisi içindeki yol ayrımının dönemeç noktasıdır. Orbay İttihat
ve Terakki deneyimine gönderme yaparak, 1908'in özgürlük umutlarının 1913'te bir parti despotizmine
dönüşmesinin ülkeye getirdiği felaketli sonuçları vurgulamıştır.
**********
KAYNAK: Rauf Orbay, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e (Hatıralar) cild 3, sayfa 413-414.
**********************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 11

(Fikre bile tahammülleri yok, bunlardan daha yobaz ve gerici olur mu?)
-- Başbakanlıktan Yasak;
Türk rejiminden bu rejimin ideolojisinden gayrı, velev fikri tetkik namı altında dahi olsa başka ideolojilerden
asla bahsedilmeyecektir. (Başbakan Refik Saydam) 22 Mayıs 1942
**********
-- Mahkeme Kararlarına Dair;
Mahkemelerimizin verdiği kararların aleyhinde hiçbir surette haber yapılmayacaktır. (Matbaa Umum
Müdürlüğü) 6 Mayıs 1942**********
-- Ek Yasak;
Zabıta, adliye ve mülkiye memurlarının yaptıkları hata ve işledikleri suçlara ait neşriyat yapılmayacaktır.
(Matbaa Umum Müdürlüğü) 24 Mayıs 1942
***************************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 12

(Libya'dan veya Suriye'den ne farkı var?)
4 Mart 1925 yılında yürürlüğe giren Takrir-i Sükun Kanunu'nun 1. maddesi, "irtica ve isyana ve ülkenin sosyal
düzenini, huzur ve sükununu, ve emniyet ve asayişini ihlale yönelen örgüt, kışkırtma, özendirme, girişim ve
yayını hükümet, Cumhurbaşkan'ının onayı ile doğrudan doğruya ve idareten yasaklamaya yetkilidir"
hükmünü getirmiştir.
"Kötü üne sahip olmak", "ülkenin genel siyasetine aykırı yayın yapmamak" gibi nesnellikten uzak, tartışmaya
açık hükümlerle basın kıskaç içine alınırken, olası
bir yasa boşluğundan yararlanmaya çalışılır "paranoik" kaygıyla cezaların
artırılması, teminat yatırtılması, gazete çıkarma izinlerinin oldukça sıkı
kurallara bağlanması totaliter bir politikanın çarpıklaşmış bir tezahürü olarak nitelenebilir.
6 Mart 1925'te Tevhid-i Efkar, İstiklâl, Son Telgraf, Sebülürreşat gazeteleri ve 14 Nisan 1925'te "Şeyh Sait
isyanı bahane edilerek muhalefet susturulmak isteniyor" içerikli yazısı ile H. Cahit'in Tanin gazetesi de
kapatılmış, H. Cahit de Çorum'a sürgün edilmiştir.
**********
KAYNAK:
Prof. Nurşen Mazıcı, Atatürk Döneminde Muhalefet 1919-1926, Dilmen Kitabevi, Istanbul. 1984, sayfa 153
***************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 13

(Sanki özgürlük vardı)
Zamlara Dair;
Otomobil yedek parçalarıyla lastiklerin bittiği, un stokunun azaldığı, meyve ve sebzeye yapılan zamlar asla
yazılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü’nden yapılan Tebliğ) 10 Ağustos 1940
**********
Meteoroloji Tahminleri;
Geçmiş, halihazır ve geleceğe dair meteorolojik tahminlerin neşredilmemesinin bütün gazetelere tebliğini rice
ederim. (Başvekil namına Müsteşar Vehbi Bey’den Tüm Valiliklere) 4 Kasım 1940**********
İnönü’nün Gezisi;
Reisicumhur İsmet İnönü, Ankara Civarında küçük bir seyahat yapmak üzere hareket etmiştir. Gazeteler
bundan başka hiçbir şey yazmayacaklardır. (Matbaa Umum Müdürü) 14 Aralık 1940
****************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 14

(M. Kemal gazetecilere ne kadar hosgörülüymüş okuyalım)
1931 Matbuat Kanunu nedeniyle Vatan ve Vakit gazeteleri kapatılmış, gazetelerin sahip ve yazarları İstiklâl
Mahkemeleri'nde yargılanarak tutuklanmışlardır. İzmir'de Sada-i Hak, Trabzon'da İstikbâl ve Kahkaha,
İstanbul'da Press de Suar kapatılan diğer gazeteler arasındadır. [1]
Aynca, Ulusal Kurtuluş Savaşı'na destek veren, ordunun Dumlupınar'da Yunanlılan yenmesini sevinçle
karşılayan, 1931 Matbuat Kanunu'yla gazetelerin kapatılması sonucu Cumhuriyet Halk Fırkası'nın (CHP)
yayın organı olarak çıkacak olan Kadro dergisi yazarlanndan Vedat Nedim, Şevket Süreyya ve Milli Eğitim
Bakanlarından Hasan Ali'nin yer aldığı ve Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nın yayın organı olan
Aydınlık dergisi de bu yasayla kapatılan süreli yayınlardan bir başkasıdır. [2]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Prof. Dr. İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşı 'nda Türk Basını, Tisa Mat., İst. 1981, sayfa 379-391.
[2] Prof. Nurşen Mazıcı, "1930’a Kadar Basının Durumu ve 1931 Matbuat Kanunu", Atatürk Yolu Ankara
Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Cilt:5, Sayı:18, Ankara 1998, sayfa 140, 141.
***********************************************************

Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 15

(M. Kemal gazetecilere ne kadar hosgörülüymüş okuyalım)
25 Temmuz 1931 tarih ve 1881 sayılı yasanın çıkmasından önce 14 Eylül 1930'da Yeni Asır gazetesi
yazarlarından Behzat Arif, Yazı İşleri Müdürü Abdullah Abidin üç buçuk yıl ağır hapis cezasına
çarptırılmışlardır."
**********
KAYNAK: Çetin Yetkin, Türkiye'de Tek Parti Yönetimi 1931-1945, Altın Kitaplar İst. 1983, sayfa 67.
**************************************************

"Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 16



(Sanki özgürlük vardı... Onu yazma bunu yazma.)
**********
Vergi Zamları;
Vergilere yapılması düşünülen zamlar hakkında hiçbir neşriyatta bulunulmamasının, gazetelere tebliğini rica
ederim. (Matbaa Umum Müdürü) 19 Mart 1941
**********
Bakanlar Kurulu Toplantıları;
Bakanlar Kurulu toplantılarının ne zaman ve hangi gündem maddeleri üzerine toplanacağına dair haber
yapılmamasının gazetelerin baş yazarlarına tebliğini rica ederim. (Matbaa Umum Müdürü) 23 Ağustos 1941
**********
Tren Kazaları Hakkında;
Memleket genelinde vuku bulan Tren kazaları hakkında gazetelerde haber yapılmayacaktır. (Matbaa Umum
Müdürü) 4 Şubat 1941
**********
Un, Şeker Vesair Maddeler;
Memleket genelinde baş gösteren un, şeker, yağ, tuz gibi vesair maddelerin stoklarının bitmesi hususunda
gazetelerde haber yapılmayacaktır. (Dahiliye Vekâleti) [İÇİŞLERİ BAKANLIĞI] 7 Mayıs 1941
********************************************************

Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 17

(Bakalım M. Kemal ne kadar demokratmış)
Partinin kurulmasına yol açan olaylar zincirinin ilk halkasını, Kâzım Karabekir, 1923 Nisan seçimlerinin
hazırlık aşamasına dayandırır:
"Gazi M. Kemal, 'ben muhalif istemiyorum' diyerek, kendisine kavlen ve tahriren en çok sadakat gösterenleri
ve Birinci Meclis'te fiiliyatıyla bu emniyeti kazananları ve hemen bütün karargâhının mensuplarını namzet
gösteriyordu. Ben de böyle emre uyan bir meclisle, dünyaya hakim İtilaf devletlerinin emniyetini
kazanamayacağımızı ve dahilde de hürriyet mefhumunu kaldıracağımızı ve belki daha şiddetli bir muhalefete
yol açılacağını söyleyerek [seçim komitesinden ayrıldım]."
**********
KAYNAK: Karabekir, İstiklal Savaşımızın Esasları, sayfa 138.
*************************************************************

Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 18


(M. Kemal gazetecilere ne kadar hosgörülüymüş okuyalım)
CHP iktidardadır ve Tek Parti dönemidir. 4 Mart 1925 tarihinde çıkarılan Takrir-i Sükun yasası yürürlüktedir.
Yasanın ertesi günü, jet hızıyla gazeteler kapatılmaya başlanmış, sorumlu müdürleri ve bazı yazarları İstiklal
Mahkemeleri’ne gönderilmiştir.
Bunlardan, Sebilürreşad’dan Eşref Edip, Tevhid-i Efkar’dan Velid Ebuzziya, Son Telgraf’tan Sadri Ethem,
Fevzi Lütfi, Toksöz’den Abdulkadir Kemali, Vatan Gazetesi’nden Ahmet Emin Yalman, Ahmet Şükrü, Suphi
Nuri, İsmail Müştak ve İhsan Safa’dan oluşan 10 gazeteci Şark İstiklal Mahkemesi’nin bulunduğu Elaziz’de
yargılanmaktadır. Üç ay süren mahkemenin sonucunda, gazetecilerden M. Kemal’e sunulmak üzere bir “af”
dilekçesi yazmaları istenir. Dilekçedeki ifadeler ise inanılır gibi değildir.
İşte on gazetecinin kaleme aldığı o dilekçe;
“Ankara’da Reis-i cumhur Gazi M. Kemal Paşa Hazretlerine;
Şark İstiklal Mahkemesi karşısında sorgulanmalarınız ikmal ve icra olunduğu şu günlerde tahdis-i nimet
kabilinden bir hareketle huzur-i ulviyetinize çıkmayı vecibeden addettik.Cumhuriyetin sadık bir amelesi,
inkılabın samimi bir hadimi olduğumuzu isbat etmiş olmak kanaatiyle bipeyan bir fahr ve gurur hissederek
zat-ı riyaset penahilerine bir kere daha arz ederiz ki; bu kanaat şu dakikada vicdanlarımızı müsterih etmekle
beraber bundan sonra çok güvendiğimiz nokta, asalet-i kalbinizin lütf-i hata püşanesidir.
Bu lütfun yad-ı itminan karanesiyle ve zeval-i na-pezir bir kalbi irtibatla bundan sonra vazifemize devam
edebilmek, vicdanlarımızda hasıl olan intihabı müstakbel hareketlerimize rehber edinerek, yüksek gayemize
doğru temiz nasiyle ile yürüyebilmek için feyz-i enzar-ı itimadınızın bizlerden diriğ buyrulmamasına pek
muhtaçtır.
Huzur-ı mahkemede taayyun eden masumiyetimiz için Büyük Münci’nin yüksek vicdanından duyacağımız afv
ve müsamaha müjdesi iledir ki bizim için kıymettar olur.
Bu lütfu bizden esirgemeyeceğinizi uluv-vu kalbinizden ümid ederek en derin tazimatımızı arz ve takdim
ederiz, Muhterem Resi-i Cumhur Hazretleri” [1]
***
Telgraf çekilmiş, dört gözle karar beklenmektedir.
Çok geçmez cevap gelir. M. Kemal, gazetecilerin hatalarını kabul ettiklerini ve pişman olduklarını belirterek,
mahkemeden insaflı olunmasını istemektedir.
Gazetecilerin "hataları" varmış !?! Üstelik M. Kemal'e göre "hatalarını" kabul etmişler. Demek "sözde
hatalarını" kabul etmeseler ve yalvarırcasına af dilemeseler vay hallerine. Günümüzün kemalist
gazetecilerine ve "o olmasaydı bu yorumları yazamazdın" diyen beyni yıkanmışlara duyurulur.
Siyasi baskı altında çıkan kararda ise, M. Kemal’e yazılan af dilekçesine gönderme yapılarak, mahkemenin
beraatle sonuçlandığı açıklanır..
Kaş yapalım derken göz çıkarıyorlar... Burada da mahkemeye siyasi baskı söz konusu. Günümüzün kemalist
yargı ımensuplarına duyurulur.
Basın üzerindeki sert rüzgarlar, ünlü gazeteci Ahmet Emin Yalman’ı otomobil lastiği ticaretine, Hüseyin Cahid
Yalçın’ı sürgüne,ardından da İsmail Müştak’la birlikte gümrük komisyonculuğuna mecbur edecektir.
**********
KAYNAK:
[1] On gazetecinin imzası (TTK Arşivi)

******************************************************

Atatürk olmasaydı özgürce bu yorumu yapamazdın" diyen Laiklere
Cevap - 19

(M. Kemal gazetecilere ne kadar hosgörülüymüş okuyalım)
SCF'nin kapatılmasından sonra Son Posta Gazetesi'nde gerek Ahmet Ağaoğlu gerekse Zekeriya Sertel'in
CHF'ye (CHP) yönelik yaptığı sert eleştiriler sonucu, Sertel ve gazetenin Sorumlu Müdürü Selim Ragıp üç yıl
ağır hapis cezasına çarptırılmışlardır. Matbuat Kanunu'ndan sonra kapatılan dergiler ise Muhit ve Türk
Yurdu'dur.
**********
KAYNAK: Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, Gözlem Yayınları, İst. 1977, sayfa 199-201.
***************************************************************
KONUYA EK OLARAK; Kapatılan diğer Gazeteler:
Tevhid-i Efkar: 1908’de Ebuziyya Tevfik tarafından çıkartılmaya başlanmış ve ölümünden sonra oğulları Velid
ve Talha Bey gazeteyi çıkarmaya devam etmişlerdir. Gazete, Ulusal Mücadele döneminde Mustafa Kemal’in
resmini ve biyografisini yayınlayan ilk gazetedir ve Sivas Kongresi’ne Ruşen Eşref’i muhabir olarak
gönderilmiştir. Başyazar Velid Ebuziyya, Ulusal Mücadele yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya silah
kaçırılmasında yardımcı olduğu için İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır. Bütün bunlara ragmen, gazete,
Takrir-i Sükun Kanunu’na göre 5 Mart 1925’te süresiz olarak kapatılmıştır. M. Kemal Atatürk'ün ölümünden
sonra 1940’ta yayın hayatına devam etmiştir.[1]
Tanin: Kemalistlerin diktatörlük, baski rejimi dedigi Osmanli Devleti'nde Ağustos 1908’de kurulmus, ancak
ısmarlama tarihçilerin Cumhuriyet, Özgürlük, Hürriyet gibi süslü, cicili - bicili kelimelerle övdüğü M. Kemal
Atatürk döneminde kapatılmıştır. Hüseyin Cahid (Yalçın)[2], Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım tarafından
çıkartılmaya başlanan gazete, diğer iki yazarın ayrılmasıyla Hüseyin Cahid gazeteyi üstlenmiştir. Tanin,
1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası İstanbul Beykoz Şubesinde yapılan polisin aramasını ‘baskın’
olarak yorumlayınca hükümet kararıyla (Mahkeme falan yok) kapatılmış ve Hüseyin Cahid İstiklal
Mahkemesi’nde yargılanarak Çorum’a sürgüne gönderilmiştir.[3]
Halkın Sesi: 1924’te Mehmet Sırrı (Sanlı) tarafından çıkartılmaya başlanan gazetenin daha sonra adı Sada-i
Hak olmuştur. Gazete, Takrir-i Sükun Kanunu gereğince kapatılmıştır.[4]
Vatan: Amerika’da gazetecilik eğitimi almış ve liberal demokrasiyi savunan Ahmet Emin (Yalman) Vakit
gazetesinden ayrıldıktan sonra 26 Mart 1923’te bu gazeteyi kurmuştur. 1924 yılında kurulan Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası’nı destekleyen gazete, Ağustos 1925’te hükümet kararıyla kapatılmıştır. Yalman, İsyan
Bölgesi İstiklal Mahkemesi’nce Elazığ’da yargılanmış ve beraat etmiştir. M. Kemal Atatürk'ün ölümünden
sonra 1940’ta gazete tekrar yayın hayatına başlamıştır.[5]
Aydınlık, Orak Çekiç ve Bursa’da Yoldaş dergileri: Şeyh Sait İsyanı’nı bir irticai hareket olarak yorumlayıp
lanetleyen ve bu konuda hükümeti destekleyen yazılar yazan Aydınlık, Orak Çekiç ve Bursa’da Yoldaş
dergileri 6 Mart’ta kapatılmış, hükümetin bu kararını öğrenen Aydınlık başyazarı Dr. Hüsnü ve yazarlar Hasan
Ali ve Nazım Hikmet yurt dışına kaçmışlar. 62 “Aydınlık”, ismini Türk basınında tekrar 1968’li yıllarda gösterir.
[6]
Son Telgraf: 14 Haziran 1924’te yayına başlayan gazete, Fevzi Lütfi (Karaosmanoğlu), Hüseyin Avni, Sadri
Ethem ve Suphi Nuri (İleri) tarafından çıkartılmıştır. Son Telgraf, daha ilk sayısında amacını,“Türklük,
cumhuriyet ve inkılap” değerlerini savunmak ve yükseltmek diye açıklamıştır. Mustafa Kemal’i, Ankara
Hükümeti’ni ve Halk Fırkası’nı eleştiren gazete, kısa sürede etkili bir muhalif gazete olmuştur. Gazete Takrir-i
Sükun Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte diğer muhalif gazeteler gibi 6 Mart 1925’te kapatılmıştır.[7]
Toksöz: Gazete, birinci dönem milletvekillerinden Abdülkadir Kemali tarafından 1924 yılında Adana’da
çıkartılmaya başlanmıştır. Ancak yerel bir gazete olarak fazla etkili olmadığı anlaşılınca gazete, Kemali
tarafından İstanbul’a taşınarak burada yayın hayatına devam etmiş ancak bu gazetede kapatılmıştır. 12
Ocak 1925 tarihli mahkeme kararıyla başyazar 6 ay hapis ve 50 lira para cezasına çarptırılmış, daha sonraKemali, Elazığ ve Ankara İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmıştır.[8]
İkdam: Osmanli Devleti'nde 1894’te mülkiye mezunu olan Ahmet Cevdet tarafından İstanbul’da çıkartılmaya
başlanmıştır. Ulusal Mücadeleyi destekleyen ve Ankara’ya ilk muhabir gönderen gazetelerden biridir. Buna
ragmen Ahmet Cevdet İstanbul İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış ve beraat etmiştir. Bundan sonra
etkinliğini yitiren gazete, Ali Naci (Karacan) tarafından 1926 yılında devralınmış ve 1928’de yayın hayatı son
bulmuştur.[9]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969 sayfa 222-223.
Ayrıca bakınız; Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa
10-11.
Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.
[2] Murat Çulcu, Gazeteciler Davası, İstanbul, Kastaş Yayınları, 1993, C: 1, s. 24-28
[3] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969 sayfa 224-225. Hasan
Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 11. Hıfzı Topuz, Türk
Basın Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.
[4] Dr.Taner Bayazıt, İzmir Basınında Demokrasi Mücadelesi (1923-1950), İzmir 1992, sayfa 14-17.
[5] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969 226-228. Hasan Türker,
Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 12. Hıfzı Topuz, Türk Basın
Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.
[6] Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1998, sayfa 308-317.
Ayrıca bakınız; Alpay Abacalı, Türk Basınında Demokrasi, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayını, 1994, sayfa 126-
141;
Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 230- 242.
Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 146-155.
Orhan Koloğlu, Türk Basını, Ankara, Kültür Bakanlığı yayını, 1993, sayfa 53- 63.
İsmet Bozdağ, Basın İstibdadı, İstanbul, Emre Yayınları, 1992, sayfa 142-166.
Ibrahim Örs-Orhan Meriç, Türk Basınında Cumhuriyetin 60 Yılı, Hürriyet Ofset, İstanbul, 1984, sayfa 11-46.
Murat Çulcu, Gazeteciler Davası, İstanbul, Kastaş Yayınları, 1993, cild 1-2.
Nurettin Öz, Türkiye’de Basın İktidar İlişkileri (1920-1927), Ankara, Gazi Üniversitesi Yayını, 1991. sayfa 184-
202.
[7] Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 12. Hıfzı
Topuz, Türk Basın Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.
[8] Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 12-13. Hıfzı
Topuz, Türk Basın Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.
[9] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969, sayfa 220-222.
Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 13-14.
Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.********************
********************
********************
M. Kemal Atatürk'ün Türkiye'ye Girişini Yasakladığı Gazeteler
(Fotoğraf: [solda] Hakikat ve Imdat gazetelerini yasaklayan Kararname. [sağda] Başbakanlıktan Içişleri ve
Dışişleri Bakanlıklarına, Yeni Dünya Gazetesinin yasaklandığı hakkında yazı)
(Bu diktatörlük değil de nedir??)
***
Bir ülkenin Anayasa'sında Cumhuriyet yazması, o ülkede Cumhuriyet olduğunu göstermez... Tıpkı sahte
ürünlerin ambalajında marka ambleminin olması gibidir bu... O marka amblemi, milleti aldatmak ve içeriğin
sahteliğini kamufle etmek için ambalaja konmuştur. Bu ürünleri araştırmayan, bunlara dokunmayan,
kurcalamayan ve nasıl olması gerektiğini bilmeyenler; sıradan bir reklam filmi ile kolayca aldatılabilir.
Aynı şekilde, M. Kemal Atatürk'ü ve rejimini dokunulmaz kabul eden, sorgulamayan, incelemeyen ve dinimize
uygun olup olmadığına bakmayanlar da, basit bir propaganda ile uyutulabilir. Zaten öyle de olduğu açıkca
ortada değil mi? Yapılan bütün hukuksuzluklara, Islam düşmanlığına, yasaklara; kısaca Firavunluğa rağmen,
bazılarının hala bu çelişkinin farkına varamaması, bunun en bariz göstergesidir.
Halbuki 1923 - 1928 arası Rusya, Fransa, Mısır, Avusturya, Suriye vs. gibi ülkelere ait bazı gazetelerin
Türkiye'ye girişinin yasaklanması, M. Kemal Atatürk'ün kurduğu rejimin diktatörlük olduğunun delillerinden
sadece birisidir... Lakin göremeyen gözler var.
Böyle bir rejimin, Hitler'in Nazi Almanya'sından veya kemalistlerce özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülke olarak
tanımlanan Iran'dan farkı nedir? Özgürlük yalnızca bedeni açmak mıdır??
Düşünce, ifade, bilgi edinme ve haber alma özgürlüğü gibi temel hakların ihlal edildiği bir ülkede
Cumhuriyet'ten bahsedilebilir mi??
Gelelim Türkiye'ye girişi yasaklanan gazetelere...17 Ekim 1923 tarihinde İmdad ve Hakikat gazetelerinin Türkiye'ye girişi yasaklandı.[1] Aynı şekilde "Posta"
isimli evrak, "Politiki Erena" isimli risale, "Rizo Pastis", İtila, Adalet, Yarın, Pastis, ve Politiya gibi gazetelerin
de ülkeye girişine yasak kondu.[2]
22 Temmuz 1923'te TBMM Reisi M. Kemal Atatürk başkanlığında toplanan İcra Vekilleri Heyeti aldığı kararla,
Yeni Fikir gazetesinin Türkiye'ye girişini ve yayınlanmasını yasakladı. Aynı kararla Trabzon'da basılan İstikbal
gazetesine de yayın yasağı kondu.[3]
İcra Vekilleri Heyeti 1 Eylül 1923'te M. Kemal Atatürk başkanlığında toplanarak Yeni Hayat, Rençber,
Komünist ve Başkurd gazetelerinin ülkeye girişini yasakladı.[4]
Ziya gazetesi de bu yasaklardan nasibini aldı ve 19 Haziran 1923 tarihinde Türkiye'ye girişi ve satışı
yasaklandı.[5]
Correspondan Enternasyonal ve Rizo Postis gazeteleri de ülkeye girişi yasaklanan gazeteler kervanına
katıldı.[6] 22 Temmuz 1923 tarihinde yine toplanan İcra Vekilleri Heyeti Anadolu gazetesinin Türkiye'ye
girişini yasakladı. Aynı tarihte gerekenin yapılması Içişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına bildirildi.[7]
20 Ağustos 1924 senesinde ise Yeni Dünya gazetesinin ülkeye girişi yasaklandı[8] ve aynı gün Içişleri ve
Dışişleri Bakanlıkları konu hakkında bilgilendirildi.[9]
Paris'te çıkartılan ve Türkçe yayınlanan Mücâhede gazetesi Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk'ün
başkanlığında toplanan İcra Vekilleri Heyeti kararıyla yasaklandı ve kararın yerine getirilmesi Içişleri ve
Dışişleri Bakanlıklarına iletildi.[10] 18 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükun Kanunu'na dayanarak "bütün Suriye
basınının" Türkiye'ye girişi yasaklandı. Alınan karar 4 Mart 1929'a kadar geçerliydi.[11]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA) Bakanlar Kurulu Kararları (BKK), 30.18.1. 1/17,34.14. (Belge için
fotoğrafa bakınız [solda])
[2] İbrahim Ethem Atnur, Icra Vekilleri Kararlarıyla Türkiye'ye Girişi Yasaklanan Gazeteler (1923-1928),
Atatürk Dergisi, Cild 4, Sayı 3 (2005), sayfa 27.
[3] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, BKK, 030.18.1.1/7.25.18. Karar 2616.
[4] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, BKK, 030.18.1.1/7.30.11.18. Karar 2710.
[5] Mustafa Yılmaz, Atatürk Döneminde Bakanlar Kurulu Kararları İle Yasaklanan Yayınlar, Meslek Hayatının
25. Yılında Prof.Dr.Abdülhaluk M.Çay Armağanı, Ankara 1998, cild 2, sayfa 1275.
[6] Mustafa Yılmaz, Atatürk Döneminde Bakanlar Kurulu Kararları İle Yasaklanan Yayınlar, Meslek Hayatının
25. Yılında Prof.Dr.Abdülhaluk M.Çay Armağanı, Ankara 1998, cild 2, sayfa 1276.
[7] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, BKK, 30.18.1.1/7.25.21,Karar:2619.
[8] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, BKK, 030.18.01.01.010.40.14, Kararname, 817.
[9] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, BKK, Kararname; 817. (Belge için fotoğrafa bakınız [sağda])
[10] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, BKK, 030.18.01.01.010.41.9,Karar 832.
[11] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, BKK, 10.86.567-7.
********************
********************
********************

Hiç yorum yok