Abdullah İbn Ömer (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Sizden herhangi bîr kimse, din k...
Abdullah İbn Ömer (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Sizden herhangi bîr kimse, din
kardeşine: “Ey Kafir” derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri kafir olur. Eğer
o kimse, söylediği gibiyse o kafir olur. Fakat (o kimse dediği gibi kafir
değilse işte o zaman söylemiş olduğu) söz kendisine geri
döner.” [1]
Açıklama:
Tekfir, kelam (=ilahiyat) ve fıkıh (=İslam hukuku) ilmini
ilgilendiren bir mesele olduğu için fıkıh ve kelam ilminin inceliklerini
bilmeyen kimselerin bu konuda verecekleri hükmün isabetli olacağını söylemek
güçtür. Bu sebeple tekfire karar verecek kişi, kelam ilminde münakaşa edilen
meseleleri derinlemesine kavrayacak, fıkhın ve fıkıh metodolojisinin
inceliklerini anlayabilecek ve bunlara göre olayı değerlendirip sonuca
varabilecek kapasite ve bilgide olmak zorunludur. Çünkü iman dairesindeki bir
kişiyi kafir saymak; onun kanının helal kabul edilmesi, hanımının kendisinden
ayrılması, cenaze namazının küınmaması, müslüman mezarlığına gömülmemesi,
ahirette de ebedi cehennemde kalacağına hükmedilmesi gibi önemli hukukî ve dinî
sonuçlar doğuracağından tekfir işlemini yapacak kişide bir takım şartların
bulunması gerekmektedir. Bu sebeple bu kadar ağır sonuçlan olan bir hükmü;
ciddiyet, samimiyet ve ehliyetten uzak, maddi servet, manevi güç ve şöhret
peşinde koşarak kendisinin yükselmesi için şahsında yetenek ve kapasite bulamayı
başkalarına saldıran kimseler veremezler. Bu nedenle de Ehl-i sünnet kelamcıiarı
ile fıkıhçılannın çoğunluğu, tekfir konusunda insaflı ve temkinli davranmaya
gayret etmişler, rastgele herkesi tekfir etmekten kaçınmışlardır. Öyle ki
alimler, genellikle, “Büyük günah işlemiş olsalar bile Ehl-i kıbleden kimseyi
tekfir etmeyiz” [2] demişlerdir.
İslam alimleri bu derece temkinli ve müsamakahar
davranmaya sevk eden unsur, tekfire karar vermenin çok güç ve tekfirin
doğuracağı sonuçların ağır olmasıdır. Bilgili, geniş görüşlü, insaflı ve
müsamakahar alimler, kelime-i şahadeti getirip “Ben müslümanım” diyen insanı
tekfir etmezken, kendilerine örnek aldıkları kainatın efendisinin şu
hareketlerine uyuyorlardı:
“Bizim gibi namaz kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen
kimse, Allah'ın ve Resulünün teminatını elde etmiş kabul edilir. O halde
(böylelerini öldürmek suretiyle) Allah'ın verdiği teminat ve ahdi bozmayın.”
[3]
“Kim bir insanı kafir dîye çağırırsa yada Öyle olmadığı halde
“Ey Allah düşmanı” derse, söylediği söz kendisine döner.” [4]
“Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mümini küfürle
itham etmek onu öldürmüş gibi olur.” [5]
Yemenli alim ve hadisçi İbnü'l-Vezîr (ö. 840/1436) bu konuda
şöyle der:
“Şayet bir her önümüze geleni tekfir etseydik, pek büyük bir
topluluğu kafir saymış olurduk ki, Allah'a hamd olsun, bizi böyle bir şeyi
yapmamakta muvaffak kıldı” [6]
İmam Gazzâlî'de “el-İktisad fi'l-İtikad”da bu konuda tekfirin
te'ville değil de nasia olacağı ilkesini getirmiştir.
[1] Buhârî, Edeb 73, Fcraiz 29; Ebu Dâvud,
Sünnet 15, 4687; Tirmizî, İman 16, 2637; Muvatta', Kelam 1; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, 2/18, 23, 44, 47, 124, 142; Ebu Avâne, Müsned, 1/22-23; İbn Hibbân,
Sahih, 249, 250.
[2] İbn Teymiyye, Mecmuu'l-Fetâvâ, 3/151,
282; Mecrnuatu'r-Resâili'l-Kübrâ, 1/400; Eş'arî, İbâne, s. 10.
[3] Buhârî, Salat 28; Ebu Dâvud, Cihad
95.
[4] Buhârî, Ferâiz29; Müslim, İman 27.
[5] Buhârî, Eyman 7; Tirmizî, İman 16.
[6] İbnü'l-Vezîr, İsaru'1-Hak, s. 430. B.k.z:
Doç. Dr. A. Saim Kılavuz, İman-Küfür Sının, s. 240-254..
Hiç yorum yok