CEVAP:
Ehl-i Sünnet ulema arasında tevhid-i ulûhiyyet ve tevhid-i rubûbiyyet diye keskin bir ayrım yoktur. Ehli Sünnet ve'l-Cemaat imamları tevhid-i ulûhiyyet ve rubûbiyyet ayrımına göre hareket etmiş değildirler.
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat akide imamları, Usuli'd-Din imamları tevhidi beş mertebe üzerine bina etmişlerdir:
1- Zat'ta tevhid
2- Fiilde tevhid
3- Sıfatlarda tevhid
4- Esma'da yani isimlerde tevhid
5- Ahkâmda yani hükümlerde tevhid
Selefi görüşü üzerine olduğunu iddia edenlerin “Müşrikler Allah'dan başka Rabb olmadığına inanıyorlar. Onların problemi Allah'dan başka ilah tanımaları, dolayısıyla bir kimse Allah'dan başka ilah tanıma ya da ilah tanıdığı anlamına gelecek işler yapsa o kimsenin imanı mûteber değildir, o kimse müşriktir" diyorlar. Bunu Kur'an'daki “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler.” (19) ayetine dayandırıyorlar. Fakat Allah'dan başka Rab tanımadıkları iddiası, bizzat Kur'an-ı Kerim'in kendisine aykırıdır. Yani Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin Allah'dan başka Rabb tanımadığını ifade eden bir ayet yok, tam aksine O'ndan başka Rabb tanıdığını ve O'ndan başkasına da Rabblik vasıflanı atfettiğini gösteren ayetler var.
Dolayısıyla Tevhid-i Ulûhiyyet/Tevhid-i Rubûbiyyet dengesi, ayetler esas alınarak sağlaması yapılmış bir sistem değil. Mesela Al-i İmran Sûresi'nde müşriklere hitaben “Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin, diye de emretmez." buyruluyor. Onlar Allah'dan başka varlıkları, melekleri ve peygamberleri Rabb edinmişler. Tevhid-i Rubûbiyyet kısmında problem var yani. Sizin dediğiniz gibi müşrikler Tevhid-i Rubûbiyyet tevhidine inanıyor değil. Keza aynı şekilde Yusuf Sûresi 39. ayette Hazreti Yusuf'un (Aleyhisselâm) arkadaşlarının rüyalarını yorumlamadan önce tevhidi tebliğ ediyor. Fırsat bilip tevhidi anlatıyor, arkasından rüyaları yorumluyor, "Birbirinden farklı ilahlar mı hayırlıdır yoksa Vahid ve Kahhar olan Allah mı?" Birbirinden farklı Rabblerden söz ediyor. Hazreti Yusuf (Aleyhisselâm) onların birbirinden farklı Rablere iman ettiğini ifade ediyor, dolayısıyla Rububiyyet tevhidi diye bir şey yok, yani müşrikler Allah'dan başka Rabb tanıyorlar. İbn Teymiyye ve onu takip edenlerin Ulûhiyyet tevhidi ve Rububiyyet tevhidi tarzındaki ayrımının çok da Kur'anî bir temeli olmadığını ve Kur'an'da bu ayrımla uyuşmayan ayetleri gördük. Bu ayrımda israr etmenin çok fazla anlamı yok. Zira biliyoruz ve Kur'an'ın birçok ayetiyle de sabittir ki 'şirk koşanlar ulûhiyyetle şirk koşuyor, Rubûbiyyet tevhidine iman ediyor' gibi kesin bir ayrım yapmak mümkün değil. Ulûhiyyet tevhidinde de şirk var, Rubûbiyyet tevhidinde de şirk var. Kur'an'ı Kerim her iki kavramla ifade edilen şirke de yer veriyor.
Dolasıyla başka bir maksada ulaşmak için böyle bir ayrımı mutlaklaştırmak doğru değil.
Nitekim ibn Ebi'l-İzz şerhine baktığımızda böyle kesin bir ayrım yapmanın çok da mümkün olmadığını görüyoruz. Konu hakkında detaylı izahattan sonra işi biraz gevşetmek zorunda kalıyor ve aynen şöyle diyor
İbn Ebi'l-İzz: "Sifat ve fiillerde birbirine denk iki yaratıcının varlığını kabul etmek anlamında Rubûbiyyet, şirk koşmanın imkânsız olduğu insanlar tarafından kesinlikle bilinen husus olduğu halde bazı müşrikler âlemde kısmi bazı şeyleri yaratıcı olduğu inancına sahip olmuşlardır. İki tanrı kabul eden Seneviyye'nin varlık hakkında görüşü..." " İbn Ebi'l-İzz, Şerhu'l-Akideti't-Tahâviyye, (Şuayb el-Arnavut-Abdülmuhsin et-Türkî tahkikiyle) II-38.
Diye devam ediyor. Demek ki, ‘insanlar rubûbiyyet tevhidinde iman ediyor, Ulûhiyyet tevhidinde şirke düşüyor' yahut ‘ulûhiyyeti kabul ediyor, rubûbiyyette şirke düşüyor' gibi kesin ayrım yapmak doğru değil. Kur'an ve Sünnet tarafından da o ayrım bu şekilde mutlak tarzda ortaya konulmuş değil.
Hiç yorum yok